Günümüz insanı bollukla imtihan oluyor, etrafı varlıkla dolu ama kafasının içi yoklukla dolu.
Etrafıma, çevreme bakıyorum, herkes en azından asgari ihtiyaçlarına sahip. Oturacak evi, ulaşım için aracı, karnını doyuracak yiyeceği alacak parası var. Ama herkes elinde olmayanlara odaklı yaşıyor.
Çok şükür ezici çoğunluğun eli ayağı tutuyor, kendi işini kendi yapabiliyor, organları çalışıyor, yediği yemeğin tadını alabiliyor. Ama hep mutsuzlar, hep mutsuzlar. Yüzler gülmüyor bir türlü.
“O neden bana öyle söyledi, neden öyle baktı, neden öyle davranmıyor” derdinde insanlar. Kendilerini mutsuz etmek için bahane arıyorlar ama hiç kendilerini hesaba çekmiyorlar. Acaba başkalarından bekledikleri davranışları, kendileri başkalarına sergileyebiliyorlar mı? O beğenmediği, sorguladığı kişi hangi niyetle davranışlarını sergiliyor, onun kalbinden geçeni biliyor mu ki; onun hakkında olumsuz düşünceler içinde.
Herkes kendi hayatından sorumlu sadece. Çocuğun bile olsa, belli bir yaşa kadar senin hükmün, kuralların geçiyor. O da ayrı birey olarak hayat tercihlerini yapıyor.
Bence herkes onunla bununla uğraşacağına, önce sahip olduklarını bir kağıda yazsın. Sadece vücudunda sağlıklı çalışanları yazsa, 1 sayfa dolar. Ne kadar varlık içinde olduğunu anlayacak o zaman ve kafasının içinin ne kadar yokluklarla meşgul olduğunu…
İnsanın bir yaratılış amacı var, bu amaç sürekli mutsuz olmak değil asla. Ama büyük çoğunluk kendi sınırları içinde kalmaya ve kendini düzeltmeye odaklanmayıp, başkalarının sahasında gezdiği ve başka insanların hayatını yönetmeye çalıştığı sürece bu mümkün olamayacak.
Ben herkesi kendini sorgulamaya davet ediyorum.
Başkalarına mutluluk vermeye mi yoksa yönetmeye mi çalışıyorsunuz?
Kendinizi ne kadar tanıyorsunuz?
Bu dünyada yaşama amacınız nedir?
Hedefleriniz, öldüğünüzde bu dünyada kalacak olan, mal, unvan, emrinizdeki insan çokluğu vb. mi yoksa geride kalanların sizi sevgiyle yad edecekleri güzel davranışlar, ameller mi?
Allah bizleri arkamızda hoş bir seda bırakacak insanlardan kılsın inşallah…
